MERYEM KILIÇ: 

DÖNÜLECEK BİR YER YOKSA YOLCULUK BÜYÜK BİR KAYGIYLA BAŞLAR

 

Şiir yazma isteği hayatınızın hangi döneminde uyandı? Şiir yazmaya başlamadan önce şiirle irtibatınız ne yöndeydi ve nasıldı?

 

- Çok nadir zamanlarda yazdığım şiirler vardı. Bir iki tane hikâye, deneme… Şiirlerin sayısı beşi geçmez belki. Neden yazıyordum, hiç düşünmedim. Bir dergiye göndermek hiç aklımdan geçmedi ama yazmak istediğim için yazıp bir yerlere koyuyordum. Benim şiirle, hikâyeyle, romanla tanışmam bir yazarlık atölyesine gitmemle başladı. Düzenli bir şekilde Türk ve dünya edebiyatındaki yazarları tanıdıkça, eserlerini okudukça kendi kalemimi keşfetme yoluna da girmiş oldum. Yıllar önce başlayan, vaktiyle ilgi duyduğum diğer eğitimler gibi bir süre gidip biteceğini düşündüğüm atölye serüvenim hâlâ devam ediyor.

 

Gramer ve biçime dayalı standart dilin yetersizliği karşısında şiir dilinin, insanın iç ve dış dünyasını anlatmadaki mahareti göz önüne alındığında, bir kavram olarak “şiir”i en iyi tanımlayan türün lirik şiir olduğunu söylemek mümkün müdür?

 

- Lirik şiire nedir diye bakalım: Duyguların coşkunlukla ifade edilmesi. Bu genel tanımlamayla, biçimin alanından çıkmış olalım. Nasıl söylersek söyleyelim -türler açısından bakarsak- içtekinin muhatabına aktarılması esas olan. Türü farklı olsa da gayemiz aynı. Epik şiir meselâ. Bir kitle karşısında konuşan şair, lirizmle de kol koladır. Bazen kendisine döner bazen topluluğa. Merkez nokta “ben”dir. Biçimsel açıdan ritimle ilerleyen lirik şiirdeki bu durumun diğer türlerde de değişerek var olduğunu görürüz. Ritim hep vardır. Yani lirizmin türler arasına sızmış olduğu gerçeğiyle karşı karşıyayız. Mümkün evet.

 

Heidegger, evden çıkmakla -dışarı çıkmak- var olmak arasında evrensel bir bağ kurar. Şiiri de bir bakıma ölçünlü dilden dışarı çıkmak ve bu sayede, bu yolla var olmak olarak tanımlayabilir misiniz?

 

- Gaston Bachelard da evin fizikî tarafıyla içinde biriktirdiğimiz hayallerimizden oluşan metafizik tarafını birleştiriyor Mekânın Poetikası’nda.”Ev olmasa insan dağılmış bir varlık olurdu” diyor. Evden çıkalım ya da içinde kalalım şiiri kurmaya devam ediyoruz. İşe, akşam eve dönmek için gidiyoruz. Okula yine eve dönmek için. Seyahate de. Ev, en çok güven duygusunu veriyor bize. Belirsizlikten kurtarıyor. Dönülecek bir yer yoksa yolculuk büyük bir kaygıyla başlar. Büyük bir trajediyle. Şiir evet söylediğiniz gibi var olmakla koşut ilerliyor. Bana göre bu durum evden çıkmayarak da mümkün. Zihnimiz dışarıyı içeriye, içeriyi dışarıya taşıyıp duruyor çünkü. Dile getirmeden de - evden çıkmadan– şiirin içindeyiz. Şiirin çok hareketli ve akıp giden dünyasının içinde. Bu dünya insana nerede duracağını işaret ediyor.

 

Şiirinizi, olayların ve olguların, yaşantıların içinden bir sesten ziyade tüm bunlara şahitlik eden bir dış ses olarak yorumlayabilir miyiz?

 

- Bu minvalde yorumlar, değerlendirmeler alıyorum zaman zaman. Şiirlerimdeki kişiler bu yorumlara sebep oluyor sanırım. Dışarıda ve kendilerini uzak tutarak konuşuyorlar. Dışarıdan söylemek, haberci konumunda olmak bir bakıma. Haber vererek başları, göstermek istediğimiz noktaya çevirmiş oluyoruz. Seslenmek ama ısrar etmemek. Yazı türü olarak şiirin bu duruşa yakın olduğunu düşünüyorum. Şair, kendisini de şiirine muhatap kılıyor. Kendisini de dâhil ediyor. Okurla birlikte yol alıyor.

 

Her şairin, etkilenme evresinin ardından bir kendi sesini bulma süreci vardır. Sizde bu süreç nasıl gelişti?

 

- Atölyeye dönmek durumunda kalacağım burada. Eğitim sürecinde tanımadığım şairlerle tanıştım, şiirleri üzerine çalıştım. Tanıdıklarımla yeniden tanıştım. R.Tagore da etkilemişti, Âsaf Hâlet Çelebi de. Cahit Zarifoğlu’nun şiirleri öğreticiydi. R.M. Rilke’nin şiirleri de. Okuduğum bütün şairlerin etkisi olmuştur yazdıklarımın üzerinde.

 

Şiirlerinizde gözlem gücü yüksek bir personanın sesleri duyuluyor. Edebî türler arasında sanatçının gözlem gücünden en çok beslenenlerden birinin öykü olduğunu söyleyebiliriz. Bu doğrultuda öykü yazmayı da düşünür müydünüz?

 

- Öyküde gözlem vardır evet. Ancak sadece gözlemle bunu yapamayız. Kurgu, karakter, sorunsal… Öyküde dili şiirde olduğu gibi fazlaca tasarruflu kullanamayız. Kullanırsak derdimizi anlatamamış oluruz. Oldukça hassas bir sınırda bırakmak gerekiyor metni. Çok uzun yazarsak merkezden uzaklaşmak gibi bir sorunla karşı karşıya kalırız. Kısa yazarsak okurun zihninde yazdıklarımız yer etmeyebilir. Öykü yazmayı düşünmedim. Çünkü bu söylediklerimi kâğıda geçirmek ayrı bir çalışma disiplini gerektiriyor.

 

Şairlerin, poetik görüşlerine göre gruplara ayrılması edebiyat tarihi açısından faydalı görülür. Bir şair olarak Meryem Kılıç’ın bu gruplandırmalar hakkındaki görüşleri nelerdir?

 

- Garip akımı şairleri poetik görüşlerini bir metinle duyurmuş. Diğer yandan İkinci Yeni şairleri aynı üslubu benimsemiş olsalar da bildiri yayımlamamışlar. Yazdıkları daha sonraları başkaları tarafından bir tanımlamaya ve tasnife tabi tutulmuş. Bir gruba dâhil oluş durumu bize okur olarak yol gösterir. Şairin şiir dünyasına nüfuz etmek noktasında yardımcıdır. Genel hatlarıyla okuduğumuz şiir neyi nasıl söylemektedir, bilgi sahibi olarak okuruz. Bununla birlikte şairin kendi şiir evreni içinde başka yollara saptığını unutmayalım. T ekdüze bir yolculuk değildir onun yolculuğu. Keşif her zaman vardır ve değişim beraberinde gelir. Bu noktadan hareketle şairin poetik görüşlerini kesin çizgilerle belirleyemeyiz. Aynı akıma dâhil edilmiş şairlerin de kendi aralarında birtakım görüş farlılıkları olduğunu kabul etmeliyiz.

 

Şiirlerinizin, yoğun olarak eksiltili cümlelerle örüldüğü görülüyor. Bu cümle yapısı şiirinizde planlı bir biçimsel oluşum mudur ya da şiirinizin içyapısına; anlama ve imgesel bütünlüğe dilsel bir katkı mıdır?

 

- Her ikisi diyebilirim. Eksik cümle kuruyorum; açıklayıcı ve tam anlamı ihtiva eden cümleleri yazı türü olarak denemede görüyoruz. Şiirde kelimeler/cümleler üzerinde tasarruf sahibiyiz. Burada dil ve biçimle ilgili değişiklik çabası söz konusu. Diğer yandan biz karşımızdakini dinlerken söyleneni tamamlayarak dinliyoruz. Muhatabımız cümleyi bitirmeden zannımızca bir kanıya varıyor, karar veriyoruz. Söz, çıktığı ağızdan değişikliğe uğrayarak zihnimizde yer ediniyor. Buradan şiir dilime dönecek olursak yaptığım, okurun anlam dünyası üzerinde serbest alan açma çabası diyebiliriz

 

Yapay zekânın giderek sivrildiği, Metaverse gibi terimlerin konuşulmaya başlandığı dünyada, artık şiir yazabilen robotlar da görüyoruz. Şairlerin yerini şiir-yazarların, şiir severlerin yerini çipli mekanik beyinlerin aldığı bir dünyada Meryem Kılıç nasıl bir şiir yazardı?

 

- Yapay zekâyla yazılmış birkaç metin okudum. Şu örnekle cevap vermek isterim: Ormana uzaktan baktığımızda muazzam bir renk bütünlüğünü görürüz. Biraz yaklaştığımızda renkler çeşitlenir hatta birbirine pek de yakın değildir. Yaprakların şekli, dalların ve gövdelerin farklılığı açık seçik ortadadır. Yani biraz önceki bütünlükten pek söz edemeyiz. Aradaki yollar hiç simetrik değildir, hatta kafa karıştırıcıdır. Ormanın görüntüsü hesaba sığmaz bir değişkenlik ve hareketlilik barındırır. Ormana bakış süreğendir ve çoğaltılabilir. Orman, bir insanın yazdığı şiire örnek olsun. Bahçe düzenlemesi yapılmış parktaysa aralarındaki mesafenin ölçülebilir olduğu ağaçları, düzenli yolları ve çerçevelenmiş alanı görürüz. Yürüyüşe çıksak yolun ilerlediğimiz kısmından hareketle ileride olacakları tahmin edebiliriz. Ağaçlar aynı türden değildir elbette; bu durumu göz ardı etmeyiz. Alanın simetrik ve durağan oluşu, zihnimizde çoğaltılabilir olmak bir yana sıkıcı bir etki oluşturur. Rutin oluşun sıkıcı oluşu gibi. Bu park da yapay zekânın yazdığı şiire örnek olsun. Doğal olan, asimetrikliği içinde bizimle konuşur biz de onunla... Soruya dönecek olursak; ben böyle bir durumda ormanda kaybolmaya talip olurdum sanırım.

 

Teşekkürler bu güzel söyleşi için...

 

BERDÜCESİ - Sayı: 7